Emekli Albay Erdal Sarızeybek son kitabı ‘Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak’ adlı eserini toplumu ve gelecek nesilleri bilgilendirmek amacıyla Facebook sayfasından yayınlamaya karar verdi. Bu amaçla sarizeybekbilgi.com web adresindeki siteyi aktif hale getirdi ve ilk olarak söz konusu kitabın önsözünü yayınladı.
‘USTA ERDOĞAN’Kitabın adında geçen ‘Usta’ son 19 yıllık Türk siyasetine yön vermiş olan Adalet ve Kalkınma Partisi Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Siyasi Tuzak’ olarak adlandırdığı olaylar ise Erdoğan’ın ’yanıldık, aldatıldık, Rabbim affetsin’ dediği Türk Ordusuna karşı kurulan Ergenekon kumpası, derken 17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimi olaylarını ele alıyor.
‘TARİKAT VE İSRAİL’Türkiye’nin hala çözemediği Fetö kumpaslarının iç yüzünü araştıran Sarızeybek, tarihin derinliklerine inerek küresel güç haline gelen Tarikat, onunla bağlantılı ABD ve İsrail ilişkilerinin bugüne kadar gün yüzüne çıkarmayan bağlantıları masaya seriyor ve çarpıcı sonuçlara ulaşıyor. İşte tarihe not düşülen olaylar, kişiler, yer ve tarihlerin yer aldığı Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak;
Teostratejik Güç Odağı: ‘Tarikat’Yer: Diyarbakır.
Barzani’nin bağımsızlık referandumundan dört yıl öncesi…
Başta sözünü ettiğim gibi Usta Barzani'yi ağırlamış, ‘Kuzey Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı hoşgeldiniz’ diyerek kucaklamış ve mahşere kadar birlikte olduklarını dünyaya ilan etmişti, bugünkü öfkesi ve hiddetinden hiç eser olmasa bile bu da bir ilkti, adres gösteriyordu, Kuzey Irak; isimlendiriyordu Kürdistan; kararlıydı mezara kadar…
Gerçi son zamanlarda bu deyişler sıradanlaştı, çok sık dile düştü hatta ‘Kürdistan’ lafı üzerinden örgütün siyasi ayağına ‘Defolun gidin, Irak kuzeyinde Kürdistan var’ bile denildi ama bu mesele yüklendiği önemi hiç kaybetmedi aksine gündemde tutuluyor oluşu onu daha dikkat çekici kıldı. Hele ki Binali Yıldırım’ın Usta’yı bir adım geçip seçim çalışması için gittiği Diyarbakır’da ‘Lazistan ve Kürdistan’ kelimelerini birlikte telaffuz edişiyle bu dikkat pekiştirildi, daha da öne çıkarıldı…
Sahi Yıldırım niye böyle bir şey yaptı, hiç düşündünüz mü?Öyle ya bu iki kelime yan yana telaffuz edileli bir yüz yıl geçmişti ta Sevr işgal planı hazırlanırken aynı masada konuşulmuş sonrasında bir projeye dahi bağlanmıştı ama ömrü çok sürmemiş, kurtuluş savaşıyla sonuçsuz bırakılmıştı. Şimdi eski defterleri açmanın alemi neydi ki?.. Ama madem ki söyledi mutlaka bir anlamı olmalıydı… Yoksa durup dururken bunu niye yapsın ki...
Birinci büyük harp yıllarıydı… Mondros ateşkesinin imzalandığı sözüm ona barışı sağlamak adına peş peşe toplantıların yapıldığı yıllar… Londra hareketliydi. ‘Hasta Adam’ dedikleri koca imparatorluk boylu boyunca masaya yatırılmış payını bir an önce alabilme telaşındaki Fransız Delegasyonu Başkanı B. Cambon ‘Kürdistan bağımsız olacak mı?’ diye soruyordu… Cevabı İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’dan geldi; ‘Kürdistan sorunu henüz çözümlenmedi’… Ardından yine bir başka Fransız , B. Berthelot söz aldı ve ‘Bu yeni bir proje, Kürdistan yeni bir öğedir. Bölgede madenler vardır. Geleceği SkyesPicot Anlaşması ile çizilmiş değildir’ diyerek Osmanlı ülkesinde var olan enerji kaynaklarına dikkati çekti. Mesele de buydu, madenler üzerinde kim söz sahibi olacaktı; Fransa mı, İngiltere mi?
Servet büyüktü, adil bölüşümü zordu, anlaşmadılar toplantı ertelendi. Ertesi gün sıra Ermenistan’a geldi; Ermenistan kurulacaktı, üstüne de Doğu Karadeniz’de ‘Özerk Laz Devleti’’ … İşte her şey böyle başladı; Kürdistan, Özerk Laz Devleti ve Ermenistan, Anadolu’yu işgale giden yoldu bu……
İşin bir başka ilginç yanı bu bitişik söylem Cumhuriyet tarihinde de Şeyh Said isyanı öncesinde Seyit Abdulkadir tarafından dillendirilmişti. İsyana dinsel bir görüntü verilmesini isteyen Abdulkadir, Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza ile yaptığı görüşmede desteğini ifade etmiş ve Mustafa Kemal Paşa aleyhine yazılmış bildirileri halka dağıtılmak üzere göndermişti, içinde Lazistan da vardı;
‘...Sağdasolda kanlı çarpışmalar devam ediyor, hükümet sizden saklıyor. Hiç beklemeyin, birbirinizle haberleşerek civarınızdaki askerleri teslim alın. Arslan gibi harbeden Kürt kardeşlerinizin imdadına yetişin. Lazistan, aylardan beri kan ve ateş içindedir. Dindar Türk neferleri din kardeşlerine kurşun atmıyor, teslim oluyorlar. Dinine bağlı Türk ahalisi, fikren ve kalben sizinle beraberdir... Zaptedeceğiniz Türk topları, Türk tüfenkleri, Türk mühimmatı, size kafidir. Rehberiniz Muhammed, yardımcınız Allah'tır’.
Bu da bir başka algı operasyonu olmalıydı yani siz ’Kürdistan’ dediğiniz anda tarih hafızasına sahip olan bu akıl doğal olarak Ermenileri ardından Lazistan’ı çağrıştırıyordu. Tabi biz Yıldırım’ın ta yüzyıl önce bitişik olan bu kelimeleri neden şimdi aynı edayla kullandığını bilemiyoruz. Ancak bu adı geçen Seyit Abdulkadir en az Usta’nın dediği Kürdistan kadar önemli, aklımızın bir köşesinde dursun.
Sözlerimin başında tüm bu çelişkili yönlerine karşın Usta siyaset dünyasında büyük bir şahsiyet demiştim. Doğruydu… Öyle ya bir cümlede İngilizlerin yüzyıllık Kürdistan siyasetini, 73 yıllık Kürdistan ulusal bayrağını ve de bunun kutsal emanetçisi Molla Mustafa’yı, bayrağı devralan Mesud Barzani’yi tek bir cümlede bir araya getirip mesaj verebilmek öyle her siyasetçinin kolayca üstesinden gelebileceği bir iş olmasa gerek.
Belki bunun da ötesinde bu mesajı devletin haber ajansı üzerinden ‘Biz kardeşiz. Sadece yol arkadaşı değiliz, kader arkadaşıyız. Pazara kadar değil mezara kadar, mahşere kadar biriz beraberiz’ diyebilecek kadar usta olabilmek inanın her siyasetçiye nasip olabilecek bir yetenek de değil, belli ki çıraklıktan kalfalığa kalfalıktan da ustalığa geçişler ezbere olmamış, kendini iyi yetiştirmiş ve bu sıfatı da hak etmiş: Usta…
İşte Usta’nın çok anlamlı o cümlesi;
‘Merhum Kadı Muhammet'in dediği gibi Allah'a, dine, İslam dininin önderine inanmış Müslüman milletinde nasıl ki doğruluk dürüstlük ve sadakat varsa bütün bu özellikler Molla Mustafa Barzani'de de vardı. İşte o Barzani 81 yıl önce kardeşlerinin ülkesi Türkiye'ye misafir oldu. Bugün de Molla Mustafa Barzani'nin oğlunu, değerli dostum Mesud Barzani'yi Diyarbakır'da misafir ediyoruz. Ankara'da İstanbul'da defalarca ağırladığımız Sayın Mesud Barzani'yi bugün bir kez de Diyarbakır'da ağırlıyoruz. Tıpkı babanız, amcalarınız gibi kardeşlerinizin toprağına ve onların ülkesi Türkiye Cumhuriyeti'ni Diyarbakır şehrimize hoşgeldiniz. Sizi, sizin şahsınızda Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi'ndeki değerli kardeşlerimizi muhabbetle selamlıyorum. Biz kardeşiz. Sadece yol arkadaşı değiliz, kader arkadaşıyız. Pazara kadar değil mezara kadar, mahşere kadar biriz beraberiz ‘
Dedim ya her siyasetçinin becerebileceği bir iş değil bu iş ustalık istiyor, ustalık da zaten bu cümlede kendini gösteriyor, buradan yola çıkılarak İngilizlerin Sevr işgal planına; Kadı Muhammed’den yola çıkarak Ruslara ve Kürdistan ulusal bayrağına; kutsal emanetçi Molla’dan yeni bekçi Mesud’a ve hepsinin ötesinde ‘mahşere kadar’dan bugün Türkiye’nin izlemekte olduğu siyasetin perde arkasına ulaşabiliyor. Belki arada bir şeyi eklemeyi unutmuş olabilirim, o da tarikat.
Aslında bu cümlede o da var, şöyle ki; ‘Allah'a, dine, İslam dininin önderine inanmış Müslüman milletinde nasıl ki doğruluk dürüstlük ve sadakat varsa bütün bu özellikler Molla Mustafa Barzani'de var’ ifadesiyle Usta zaten dedesi Mehdi, babası Mehdi hele ki abisi tövbe haşa Peygamberliğini ilan etmiş olan bu Molla Mustafa’yı öne çıkarmakla mensup olduğu tarikatı da öne çıkarmış oluyordu. Hatırlayınız bu dini bütün bu Molla Halidi Nakşibendi tarikatının bir şeyhiydi, dedeleri tarikatın sayılı halifelerinden, silsilesi de cübbeli Ahmet’e kadar uzanıyordu. Eğer ki siz Doğu ve Güneydoğu’da Kürt kardeşlerimiz üzerinde nüfuz sahibi olan bir tarikat şeyhi için ‘bir Müslüman ‘da olması gereken tüm vasıflar onda var’ derseniz böylece tarikatı da öne çıkarmış olmaz mısınız?..
Zaten tarikat deyip de Cübbeli de bu işe girince ki da aynı tarikattan iş hepten farkı bir hal alıyor… Ona göre tarikatın bu Halidi kolu doğrudan cennetlikmiş!.. Bu doğruysa eğer Usta’nın yadettiği Molla şimdi cennette… Hepsi iyi hoş güzel ama bu durumda biz kalan bu ömrü her gün beş vakit namaz kılıp Allah’tan şefaat dileyerek geçirsek de işimiz çok zor… Cübbeli haklıysa eğer cennette parsel bekleyen sırada Özal var, Erbakan, Gül var, Arınç var, Usta var ve hepsinin eliyle yetiştirilmiş çok sayıda devlet ve siyaset adamı, başbakan, bakan, milletvekili, üst düzey bürokratlar var ve siz bunları toplasanız milyonları aşar… Memlekette liyakatten ziyade biat önde geldiği için, işimiz zor hem de çok zor…
Baksanıza cenneti bile parsel parsel sahiplenmiş oluyor bunlar, işte Cubbeli’nin ha bire youtube’da dönmeye devam eden o sözleri; “ Ali Haydar Efendi hazretlerinden işittim. Yarın Ahiret'te kabirden çıkan bir adamı azap melekleri yakalasa, azaba götürürlerken yaka paça, o adam dese ki 'ben Nakşibendi tarikatının Halidi kolundanım' dese bırakırlar.”
Ancak bu iş Cübbeli’ye göre böyle olsa da, herkes onun gibi düşünmüyor aksine ‘bu işin içinde bir iş var’ diyenler de var… Bunu Hollandalı sosyolog araştırmacı yazar Martin Van Bruinessen’in ‘Ağa Şeyh Devlet’ isimli eserinden öğreniyoruz. Bruinessen, Molla’nın abisi Şeyh Ahmed’i örnek gösterip ‘başka hiçbir tarikatta bir şeyhin böylesi Allah’la kul arasında aracı rolüne soyunmadığını’ ileri sürüyor ve Nakşi müritlerinin bazı şeyhleri tanrılaştırmalarının altında ‘rabıta ayinlerinin’ büyük bir etkisi olduğunu savunuyor . Bu etkiyi tanımlarken de Barzanilerin müritleri için şeyhleri istediğinde hiç düşünmeden kendilerini uçurumdan aşağı atabileceklerini ileri sürüyor. Eğer ki bu tespit doğruysa, şimdi Molla yattığı yerden kalkıp ‘atla uçuruma’ dese Cübbeli’ye hemen atlaması lazım çünkü tarikat silsilesine göre Molla’nın dedeleri Cübbeli’den daha büyük. Ama Cübbeli bu, herkes tanıyor, herkes biliyor gerçekten kendini uçurumdan aşağı atar mı?..
İşte o biraz şüpheli...
Erdal Sarızeybek